1-Bize Haver Memmedova`yı biraz tanıtabilir misniz?
Ben, 1988 Azerbaycan/Bakü doğumluyum. Lisans eğitimimi, çocukluktan beri bende bir tutku haline gelen “Moda Tasarımcılığı” alanında, Bakü Güzel Sanatlar Akademisi’nin Moda Ressamlığı Bölümü’nde tamamladım. Bu alandaki merakım ve akademik anlamda kendimi yetiştirme ve geliştirme isteğim, kariyer seçimimde bana yine yön verdi ve bu nedenle, yüksek lisans eğitimime Gazi Üniversitesi, Eğitim Bilimler Enstitüsü, Resim-Master programında devam etmekteyim. Kısaca, özel ve akademik çalışmanın her aşamasında Moda ve Moda Tasarımcılığı yaşantımın merkezinde ve ayrılmaz bir parçası biçiminde yer almaktadır.
2-Moda nedir? Bu konuyla ilgili fikirlerinizi alalım?
Modanın bilinen kısa ve genel tanımında “belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni” ya da “bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük” kavramları yer almaktadır. Bugün çoğumuz için moda, yalnızca giysi anlamına geliyor. Oysa durum, hem sanatsal anlamda hem de sektörel anlamda bu kadar basit değil. Moda; sanat, müzik, tiyatro, edebiyat, yemek, iç mimarlık, mimari, bahçe bakımı gibi konuları, daha doğrusu duyuları uyaran herşeyi tümüyle ve özellikle içine alan bir kavramdan öte bir “fenomen” olarak karşımızda durmaktadır. Modanın insanların, grupların ya da toplumların yaşamına sağladığı katma değer ve bu durumun sağladığı değişimin mantığı zamanla ve ilgiyle anlaşılabilir.
Unutulmamalıdır ki, tarihte moda, “belirli bir çağa ait olan giyim stili” genel tanımlamasıyla kayıtlara geçiyor. Bu durum aslında, bir giyim alışkanlığını refere ediyor. Bu alışkanlık, yaşanan anın havası ile eşanlamlı olarak kullanılan bir olguydu. Giyim kavramı ise sözlük anlamı olarak, “vücudu tabiatın etkilerinden koruyan medeniyetin ilerlemesiyle değişiklik gösteren, toplumlara göre ve insan vücuduna göre değişik şekiller alan giysilerin tümüdür” biçiminde açıklayabilir.
Giyim kavramı tarihsel süreç açısından değerlendirildiği zaman, insanlar için önceleri dış etkenlerden korunma ihtiyacından doğmuş, sonraları ise geleneksel bir şekilde gelişerek süregelmiştir. Daha açık bir anlatımla ilk çağda basit bir örtünme aracı olan giyim, tarihi evrimi içinde gelişim sağlayarak bugünkü duruma ulaşmıştır. Ancak bu noktada unutulmamalıdır ki bu evrim süreci günümüzde de devam etmektedir ve gelecekte de devam edecektir. Bu temel yaklaşımdan yola çıkarak, günümüzde artık “Moda” ve “Giyim” sözcüklüeri birikte kullanılarak bir bütünün parçalarını oluşturmuştur.
3- Sayın Memmedova giyim tarihi hakkında bize neler söyleyebilirsiniz?. Bu dönemsel süreçlerin günümüz modasında bir tekrarırın olduğunu düşünüyor musunuz?
Modanın tarihine bakarsak, genelde, çağdaş moda tarihi seri üretim ve tasarım kavramlarının bir araya gelişinde yani sanayi sonrası dönemde büyük bir ivme kazandığı düşünülmektedir. Bu yaklaşım, evet, kısmen doğrudur. Ancak unutulmamalıdır ki, bir kavram ve durum olarak giyinmenin tarihi insanlık tarihi kadar eskilere dayanır. Antik dönemde bulunana tekstil kalıntıları insanoğlunun yaşama tanıklık eden belgeler olarak o dönemde bile yaşamın bir moda sergisine benzediğinin işaretlerini sunmaktadır. Günümüzde olduğu gibi geçmiş dönemler de hatta antik dönemlerde bile giyim ve bununla ilişkili olarak moda kavramlarını içine alan durumların özellikle kadın giyimi ve aksesuarları ile ilişkili oldukları gözlenmektedir.
Ama unutulmamalıdır ki, moda her zaman değişerek yenileniyor. Ama bu değişimler zaman zaman dönemsel olarak tekrarlanan moda kavramlarını da yaratmıştır. Günümüz modasında da zaman zaman yeni buluşlar geçmişden gelen kaynaklara bağlıdır. Örneğin, 2010 yılının sezon defilelerinde daha çok 1950’lerin veya 1980-90’ların esintisi/etkisi gözlenmektedir. Örneğin; yüksek belli kıyafet tasarımları, büyük omuz detayları, taytlar vb. Ancak, unutulmamalıdır ki, bu süreç sıradan bir tekrarlama veya benzetmeden öte bir kavrama veya döneme yeni ve farklı anlamlar yüklemektir.
4- Sizce güzel giyinmek bir sanat mıdır?
Bence evet…Her güzel giyinen kadın veya erkek, cinsiyetine öncelikle bakılmaksızın , estetik ve artistik bir beğeniyi refere eder. İşte bu durum elbette moda tasarımı kavramını standart ve fabrikasyon bir olgu olmaktan çıkarır ve bir “zevk” ve “güzellik” olgusu olarak karşımıza çıkarır. Bu iki kavramın olduğu yerde de elbette sanat denilen olgu köşe başında durur. Tolstoy`un da dediği gibi; “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır”. İşte moda tasarımının da misyonu bu noktada ortaya çıkmaktadır.Giysiler ve onların tamamlayıcıları olan aksesuarlar insanin iç dünyasını yansıtır. Bu anlamda, bireylerin iç dünyalarının dinamiklerini, kıyafet ve aksesuar seçimlerinde veya kıayafetlerine ekledikleri küçük detaylarda anlamlandırabilmek mümkündür.
5-Sanatla modanin ilişkisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sanat ve moda sadece bir kavram olarak değil bir kavramın ötesinde de anlayış olarak birbiriyle direk teması halindedir. Dünyaca ünlü moda tasarımcılarının da bu konuda hazırladıkları defileleri vardır. Bu anlamda unutulmamalıdır ki, dönem dönem sanat tarihi sürecinde yer alan ve değişen sanat akımlarının moda tasarımlarına da yön veren bir etkisi olmuştur. Örneğin; öncülüğünü Andre Breton'un yaptığı ve Avrupa’da iki dünya savaşı arasında 1924'te gelişmiş olan ve temelini, gerçek dışı anlamında değil aksine gerçeğin insandaki iz düşümü şeklinde bir yaklaşımı oluşturan “Sürrelizm” sanat akımı vardır. Bu sanat akımını, moda tasarımı alanında da kullanan bir çok tasarımcı olmuştur. Bunlardan Ispanyol tasarımcı Francis Montesinos özellikle dikkat çekicidir. Montesinos, tasarladığı kolleksiyonlarından bazılarında özellikle, Sürrealizmin öncülerinden ve başarılı sanatçılarından Salvador Dali`nin eserlerini kullanmıştır. Bu noktada unutulmamalıdır ki, hayata dair duyargalarımızın açık olması biz genç tasarımcılar ve sanatçılar içinde gelişmenin ve daha iyiye ulaşmanın bir ön koşuludur.
6- Sizin çalışmalarınız hakkında biraz konuşmak istiyorum. Daha çok hangi konular üzerinde çalışmayı tercih ediyorsunuz?
Ben çalışmalarımda geleneğe saygılı bir avangard yaklaşım sergiliyorum. Burada “avangard” kavramını Tunalı’nın tanımında olduğu gibi; kültür yaşamında, müzikte, edebiyatta ve plastik sanatlarda yenilikçi ve bir bakıma devrimci bir eylem olarak egemen olan bir kavram olarak kullanmaktayım. Ancak bu avangard söylemim özellikle ulusal kıyafet değerlerimizi de göz önüne alan bir yaklaşım. Bu anlamda, bir kıyafet ya da koleksiyon yapmadan önce milli, sosyal ve kültürel değerlerin araştırılması gerektiğine inanmaktayım. Bu anlamda ben yoğun emek harcayarak araştırdığım konuları çalışmağı daha çok tercih ediyorum. Özellikle bu konuda; Türkiye ve Azerbaycan geleneksel ve folklorik giyimlerini karşılaştırarak çağdaş bir yorumlama serisi hazırlamıştım. Araştırmam ve tasarımlama sürecim bu giyimlerin, kol kesimi ve yaka kesimi gibi bir çok benzer yönlerinin olduğunu gözlemleme olanağı sağladı bana. Bu farkındalığın hem kişisel hem de sanatsal gelişimime nitelikli bir katkı sağladığı fikrindeyim. Genellikle ben tasarımlarımda renk olgusunu kullanıyorum. Benim için “renklerin” salt sevgiden öte kavramsal bir takım anlamları var. Örneğin; mavi, özgürlük ve derinlik anlamlarını çağrıştırıyor bana. Zaman zaman da spesifik konulara yöneliyorum. Örneğin; doğa, kent yaşamı, farklı insanların yüzleri, teknoloji, sanat gibi.
7- Günümüzde moda tarihinde sizi en fazla etkileyen tasarımcı kim yada kimlerdir?
Günümüzde, unutulmamalıdır ki, moda tarihi kavramı Avrupa tasarımcılarının yarattığı koleksiyonlarla büyük ölçüde ortaya çıkmıştır. Özellikle, Moda Tasarımında Haute Couture, Ready To Wear, Pret-a-Porter gibi çağımız moda tasarımına yön veren kavramlar vardır. Bu kavramlardan, Haute Couture, kişinin özel beğenisine göre tasarlanmış, özel tasarım elbise anlamına gelen ve Fransızca'dan gelen bir moda terimidir. Yani kişinin kendi renk, aksesuar, taşlar vb. Tercihlerine göre yapılan tasarımların bütününü kapsar. Haute Couture akımı, Fransa'da 19. yüzyıl sonlarında ortaya çıkmıştır. Bir "haute couture" atölyesi olabilmek için, Haute Couture Sendikası'na (Chambre Syndicale de la Haute Couture) üye olmak gerekmektedir. Bu sendikaya üye olabilmek için ise atölyede çalışacak kişi sayısından, çalışanların saat ücretine, dekorasyonundan üretim adetlerine kadar her konuda belli standart kurallar bulunmaktadır. Bu atölyeler her yıl defile başına en az 35-40 parçadan oluşan 2 koleksiyon hazırlamakla yükümlüdürler ve bu kıyafetlerin tamamı yüzlerce saatlik uğraşlar sonucu yalnızca elle dikilmektedir. Tamamen insan emeğine ve becerisine dayalı olan bu akım, ekonomik seviyesi yüksek olan çok özel bir kesime hitap edebiliyor.
Haute Couture tasarımcıları arasında, Haute Couture`nin Babası olarak nitelenen; Charles Fredrick Worth , Coco Chanel, Christian Dior, Madam Gres, Madam Marie Gerber, Yves Saint Laurent vb. saymak mümkündür. Türkiye’de ise Haute Couture tasarımcılarından söz etmek mümkündür. Ülkemizde özellikle kalitesi bakımından Yıldırım Mayruk’u Haute Couture tasarımcıların başında saymak mümkündür.
Ayrıca, Ready To Wear (Konfeksiyon) yani “Hazır Giyim” dende söz etmek mümkündür. Bu üretimler, belirli bir seri üretim sürecinde fabrikasyon olarak elde edilen giyim türleridir. Hatta bu giyimlerin sezondan sezona değişmesi o yılın modasını belli etmesiyle ilişkilidir. Örneğin; Chanel, Dior, Armani, Gaulter gibi dev markaların yarattıkları bu hazır giyimler bir sezon önceden gelecek sezonun modasını belli etmektedir.
Beni tasarımları açısından bakıldığı zaman en fazla etkileyen tasarımcı, Coco Gabrielle Chanel`dir. Genelde moda tarihinde ses getiren artistik tasarımlar yapan modacılar erkek ağırlıklı olamsına rağmen Coco Chanel siyah beyaz ağırlıklı cinsiyetinin de ötesinde tasarımlar yapmıştır. Tasarımcının bu renk tercihinde elbette geçmiş yaşantısında rahibelerin arasında büyümesiyle ilgililiği mevcuttur. Bu anlamda, “Moda geçer, Stil kalır” sözü beni derinden etkilemektedir..
:)
No comments:
Post a Comment